Suna Aras
Beni bir kervandan atıp gitmişler
Kuruyup her yerimle çekilip çöl olmuşum
İçimdeki sesleri soldurmuş kızgın güneş
Mecnun’a iz sürmüşüm
Bulmuşum gömleğini bir çalının üstünde
Leyli olup üzerime giymişim
Oysa Harmankaya’dayım, Şile’de
Elimi uzatsam deniz, yüzümü çevirsem yeşil
Denizden doğar batar güneş görmek gerekir
Yıldızları toplarsın uzanıp balkonundan
Ay vakti şölen olur, gözü görene!
Her güne birkaç defa âşık olursun
xxx
Evimi sorarsanız kelebek mevsiminde
Uzaktan rengarenk çiçek bahçesi
Soluyor birkaç günde!
xxx
Bir ses duysan
Sevmesen de sevinirsin bu iyi!
Hiç yoktan iyi
Böyledir yalnızlığın çakır gözleri!
Dil verir taşa bazen eşyayla konuşturur
Bir hırsla fırlatırsın dünü bugünü
Ayağını vura vura inersin merdiveni
Korkarsın!
Korkuların senden ağır gelmiştir çünkü
İn in bitmez yüreğin atmosfer derinliği!
xxx
Hayallerin açtığı yolla çoğalır insan
Ne varsa topladığı o kadar yaşar.
Sevincin acılara yenik düşmüşse
Gözlerinden düşer gördüğün şeyler!
Yüreğin ağırlaşır yük olur açan çiçek
Kuş ötse bir kedidir fırlatılan yüzüne
Sıkılırsın, içindeki sen susar
Böyle olmuşum ben de
xxx
Ne ufkun genişliği, ne mavi serinliği
Sağaltmıyor artık hiçbir şey beni
Sanki bir kara karga yoluyor saçlarımı
An gelir güzel şeyler yorar insanı
Nefes candan ağırsa!
Ağzımın tadı yok göğsüm yanıyor
Hastayım, böyle bir duygudayım
Öksürtüyor çaresizlik dumanı
Hiç iyi görünmüyor gözüme bahçe
Ihlamur ağaçları
xxx
Isıtırken yazdan kalma bir güneş
Üşüyorum, bu kötü
Tat vermiyor çam kokusu
Sararan yaprak hüznü, balıkçı takaları
Emilmiş içimden en güzel şeyler
Elizya, yok edilmiş babilin bahçeleri
İtiyorum yavaşca yüzümdeki rüzgarı
xxx
Küsmüşüm
Neye kime küstüğümü bilmeden
Annesinin memesine acı biber sürülen
Çocuk gibi küsmüşüm
Sanki de kara mayın koymuş da cinler!
Gülümserken bir arı telaşına
İkiye bölünmüşüm
xxx
Can burnuma geldi ya
Bir akşam “hırsız” oldum!
“Çete kurdum” kahkahalar içinde
Elma çaldım, duta doydum
Çiçekleri ot bürünmüş bahçede
Kuruyan her canlı biraz su ister
Cana geldim, az değil
Kalbimin sesini duydum böylece
xxx
En hazin hazanların hüznüyüm bugün
Yaz göçeri göçe durdu yaz bitti
Pancurlar gürültüyle kapattı gözlerini
Görkemine iç çekilen, mutsuz evlerde!
Açılıp kapanmaz oldu kapılar
Bir balkon bir içeri
Çay, kahve, sigara, yazı
Çöz çözebiliyorsan boğazında kalanı
Büyüyeni çöz bakalım gözlerinde tüteni
Böyle çırpına çırpına günü bitirmek
Yetmiyor doldurmaya azalan yerlerini.
xxx
Dünyam dediysem benden içeri
Bin emek diş tırnak kurduğum hani
Sanki dikenden gömlek giydirilmiş üstüne
Sanki her şey küsmüş de kapatmış gözlerini
Bir yangın gürültüsü yüreğimin içinde
xxx
İstanbullu görünüyor bakarsan haritada
Şile, bu kesin iftiradır, büyük yalandır
Doku dokuya uymaz dokuları dokuna!
Buralar sessizliğin sihrini anlatırken
Oralar bir cinnetin ilmini söyler sana
Yine de çok özlersin İstanbul sevgilindir
Dönen katil gibisin cinayetin yerine
xxx
Oysa Şile kuş bakışı denizle
Her gece gizleriyle sevişir gibi öyle
Gemilere göz süzüyor çapkın deniz feneri
Sabaha dudak izi görünür duvarlarda
Mevlana görse ona el verir post sunardı
Aşk içinde kutsardı bu aşık Semazeni
xxx
Her yanında bir çift göz
Bu Ağlayankaya’da
Atılmış bebek gibi öyle kimsesiz
Kalakalmış kuş izli kumsalda.
Çaresizlik bu işte
Kendi kendisine umutsuz insan
Umutlardan düştükçe
Kara kaderlerini değiştirme dileği
İki dine kurban giden iki aşk ölüsünden!
Çalı çırpı üstünde duran çaputlar gibi
Öyle saf, öyle içten dilekler
Bey kızı Eftelya!
Çoban Mehmet’ten!
2020