Şeref Bilsel
Kısa bir zaman önce aramızdan ayrılan ve fakat ardından sökün eden dostlarıyla sesi Dersim’den, harflerin arasına yayılmaya devam eden Emirali Yağan’ın toplu şiirleri ile denemeleri içli, zarif bir selam eşliğinde ulaştı bana. Maalesef bizde bir şeyin , bir kimsenin güzel olup olmadığına o şey, o kimse ortadan kalktıktan sonra karar veriyor kamuoyu. Kara kamu bu.
Hak edilmiş bir ölçüyü teslim etmek her zaman mümkün olmuyor. Emirali Yağan’la ilgili güzel şeyler yazıldı, paneller düzenlendi, ölümünden önce Hıdır Işık tarafından kaleme alınan , Varlık’ta yayımlanan yazı da bunlardan biriydi. Emirali Yağan az şiir yazdı, fakat çok söyledi. Onun 1985-2021 arasında yazdığı tüm şiirler ,176 sahife, duymasını bilen okurlar için yeter de artar bile . Yaşadığı, şekillendiği coğrafyanın, mekanların insan haysiyetine, yaşama hakkına doğrultulmuş baskı ve şiddetinin tanıklığını şiirlerinde görüyoruz. Mezopotamya, Ararat, Halepçe. Benzer acıların farklı odaları, ovaları, dağları… bir yara gibi işleyip durmuş şiir ve yazılarında.
Sesini, bir dostun omzuna elini koyar gibi içten, sıcak tutuyor yazdıklarında. Bu içtenlik şiir/yazı ile hayat arasındaki mesafesizlikten, hayatta ve edebiyatta aynı gözlüğü kullanmaktan doğuyor. Şiddete ve inkara karşı bir dikleniş. Sloganlardan, elden ele devredilmiş kof kolajlardan mürekkep bir dikleniş değil, Dersim ağıtlarını insanın ağzından tarihin gelecek günlerine kaldırır gibi, ağıdı kağıda taşıyıp derler gibi bir içli tanıklık. İnsan biraz da söyleyemedikleri, sustuklarıdır . Yağan, söyleyemeyen, susanlar yerine de gözlerini, kulağını açıyor bu şiirlerde. Bazen lirik bazen epik, sonuçta insanı odağından çıkarmayan bir zihinle rasat ediyor tarihi. Ona ses veren dağlar, ovalar, dereler ondan taşıyor kağıtlara doğru.
Edebiyat mahfillerinin, kümelerinin elpençe divan durulan ‘büyük’lerinin yörüngesine girmeden, serin adımlarla kendi yolunu yürüdü. Piya Yayın Kolektifi içinde, kurucularından biri olarak yer aldı ve sağlam işlere imza attılar . Sesine ses veren çok insan biriktirdi, iyi kalmanın iyi olmaktan zor olduğu bu ‘çiğ çağ’ da. Bugün, doğu’dan yükselen şiirin bu derece tazyikli ve esaslı olmasında hiç şüphesiz Yağan’ın ortaya koyduğu şiirlerin de katkısı var.
Şu da var: Kibri, Kürtlüğünü ve edebiyatın evrensel değerlerini aşan kimi sonradan görme, şişirilmiş şairlerin bu tedrisattan alacağı bir şey yok.
Şiirlerinde bizi tarihsel motiflere, kahramanlara, savaşlara göndermesinin altında yakılıp yıkılan, yerinden edilen coğrafyalara, kültürlere kısacası insanlara ad olmuş her sözcükle derin bir hesaplaşma duygusu var. Bu duygu, sahiciliğini kaybetmiyor, okuru da yanına alıyor, yanında soluklandırıyor, tarihin aynasını okurun yüzüne tutarak.
Bir çeşit haymatlos olarak, doğduğu topraklardan kalbin dağlarına doğru sürülmek, elde mürekkep hokkası; ağızda sahipsiz ağıtlarla… Çok insan göçtü şu birkaç yıldır, edebiyat koğuşundan. Emirali Yağan’ın gidişi, diğer gidenlere yetişemeyenlerin mahcubiyetini ortadan kaldıracak ‘bir uzun öykü’ gibi herkese bir ucundan dokundu.
Şair ölür, iyi hayatlardan neş’et eden söz, bugün değilse yarın, gün gelir , herkesin okuyacağı bir mesafeden tarihin alnına kurşun gibi dökülür.