rıza karakuş
“içimde kül kalabalığı bir isyan”
bir puştluk var bugünlerde havada
bir puştluk var:
yüzümü yırtıyor göğün yüzü
bıçak bıçak…
rıza karakuş
“içimde kül kalabalığı bir isyan”
bir puştluk var bugünlerde havada
bir puştluk var:
yüzümü yırtıyor göğün yüzü
bıçak bıçak…
Gülcan Aydınlık
Her gece yatıya kalıyor sana bedenim ve geziyoruz sabaha yakın, yalın ayak , kemikleşen bedenlerin üstünden…
Poetopyaya girişte “Merhaba” yerine her şair bir dizesini söylüyor. Hangi dizenizi “Merhaba” yerine kullanmak istersiniz?
oğlumu kucağıma ilk verdiklerinde, gökyüzünü kardeşim bildim
Poetopya’ya girişte “Merhaba” yerine her şair bir dizesini söylüyor. Hangi dizenizi “Merhaba” yerine kullanmak istersiniz?
En nihayetinde lades kemiğini Allah’la bölüştüm
Hangi tutkal bakire sayabilir verilen andı
özgün e. bulut
o vakitler
bir dizenin kırk yıl hatırı yokmuş evrende
varmış
yokmuş
derken
bir kahvenin şiire benzer telvesi bulunmuş
Ahmet Örnek
emin değilim
ama galiba en çok on sekizinci yaşımı özlüyorum
hiçbir şeye benzemeyen
aklımın beni mutsuz etmediği
zamanımı
Yekta M. Çeliker
Nerdeyse basılan her kitap hakkında söylenen bir söz var: Yeni bir soluk getiriyor.
Özellikle yazarların ilk kitabının yayımlanmasıyla yeni bir soluk getirdiği bilgisi tanıtım yazılarında sıklıkla vurgulanır oldu. Bu, şüphesiz altı doldurulmayan bir söz.
Bir şeyin yeni olması, yeni bir soluk, yeni bir söylem getirdiği anlamına gelmez. Yeni soluk getirmek, farklı bir şekilde söylemektir. Yeni soluk denilen kişinin yeni ne getirdiği neredeyse hiçbir zaman belirtilmez. Ya da ben denk gelmedim. Bu yeninin ne olduğu da söylenmediği gibi.
Muhammet Oğuz
I.
Bir uğultu başlatır sessizlik.
Aydınlığı örter toprak
Karanlığı besler belirsizlik.
Dinle, akşamların buyruğu,
Ölüm hali gibi uysal bir gariplik
Karanlığın uyuşturduğu.
Sara J.Aşitî
I.
bilirim
sana gelmeden önce kendime uğramam gerek
kimselere gösteremediğim bana
Deniz Mahabad
Törpüleyerek düzelttiğimiz bu yol küçük adımlarımız ve koca ellerimiz Evlerden yollara çırptığımız hayat bir yüzüne kapanır masumiyet bir yüzünde dağdan ovaya tırnaklayarak kurduğumuz kentler bir uyku halidir budanır rüyalar hem çerçeve tutmaz duvarlar çünkü ölülerimizi çarçabuk unutma telaşımız çünkü kuytularda, karanlıkta alelacele terli tenlerimizle etin bütün acılarını etin bütün zevklerini koygun bir vakitte duvarlara fısıldayarak yaşıyoruz